En son konular
Adrianna Hudson
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Adrianna Hudson
Yazı yazmaktan dolayı acıyan bileklerini ovuşturdu. Parmaklarında tükenmez kalemin çizikleri vardı. Ellerini başının arkasında birleştirip arkaya doğru gerindi ve saati görmek için koluna baktı. Saat gece ikiyi gösteriyordu. Çalışma masasının sandalyesinden kalktı ve yatağına doğru resmen sürünerek gitti. Ders çalışmaktan çok yorulmuştu. Neyse ki yarın tatildi, erken kalkmak zorunda değildi. Duvarlara ışığını yansıtan beyaz saatini çıkardı ve başucuna koyarak yastığa gömüldü. ‘Umarım annem yarın ders çalışmam için zorlamaz’ diye düşündü. Fakat bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Tabii ki zorlayacaktı.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyandı Defne. Yatağında yan döndü, açılan yorganı tekrar üstüne çekerek uyumaya devam etmek istedi. Gecenin bir vakti uyuduğu halde uykusunu aldığını fark ederek sevindi. Erken uyanmayı hep sevmişti. Kolunu komodine uzatarak el yordamıyla kol saatini buldu. Sabahın yedisiydi. Kışa girildiğinden hava geç aydınlanıyordu artık. Kalktı, pencerenin yanına giderek mavi renkte ki saten perdeleri araladı. Kar kaplamıştı her yeri. Alçak katlı beş binadan oluşan 'sitede' gün başlamıştı. İşe araba ile gidenler arabalarının üstünü örten kardan kurtulmaya çalışıyordu. Topuklu ayakkabı giymiş bir kadının düşmemek için verdiği mücadeleyi seyretti bir süre. 'Her taraf kaygan, neden topuklu giyersin ki?' diye düşünürek üstüne kalın bir yün hırka giydi ve yüzünü yıkamaya gitti. Farkında olmadan sınavları düşünmeye başlamıştı bile. Yüzünü havlu ile kurularken çoktan strese girmişti. ‘Ya kazanamazsam? Aileme ne derim?’ Evet, kendi geleceğini düşünmüyordu artık. Geleceğini düşünüyordu da, aile baskısı bunun önüne geçmişti. Mutlaka bir diploma istiyorlardı. Hatta '’Sen bize diploma getir de, sonra istediğin mesleği yaparsın.’’ bile demişlerdi. Saçmalık. Onlar memnun olacak diye doktorluk ya da diploma getiren herhangi bir okulu mu okuyacaktı? Maalesef ki okuyordu. Ne kadar istemese de tıp okuyordu. Ailesini sevmiyor değildi, ailesini çok sevdiği için tıp okuyordu zaten. Ailesi her yerde ‘’Benim kızım doktor çıkacak.’’ diye gururlanırken onun mutsuzluğunu fark etmiyorlardı sanırım. Hatta yaşlı teyzeler ‘’Doktor kızım şuram çok ağrıyor.’’ diyerek dert yanmaya başlamıştı bile. Bunu düşününce gülümseyerek mutfağa kahvaltısını etmeye gitti.
Tostunu ve çayını alıp manzarası mükemmel olan cam masaya geçti. Çaydan bir yudum alınca için ısındı. Evleri tam nehre bakıyordu ve nehir kışları buz tutardı. Üstünde kayan çocuklar olurdu. Anneleri çocuklarının düşmesinden korkarken çocuklar mutlu mesut buzda oynarlardı. Tahta bir köprü geçerdi bu nehrin üstünden. Buz tutunca düşmemek için çaba sarf etmek gerekirdi. ‘’Defne? Günaydın. Bugün erkencisin?’’ Annesinin tatlı sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Annesi gülümseyerek ona doğru geldi. Annesine sarılınca bütün üşümesi geçti sanki. Karamel rengi saçları papatya kokuyordu. Belli ki duştan çıkmıştı. ‘’Nasılsın?’’ dedi ve ardından sıcacık gülümsedi. ‘’İyiyim.’’ diye cevap verdi, sesi çok mutlu gibi çıkmıştı. Sesini üzgünken mutlu çıkarmakta ya da gülümsemekte ustalaşmıştı. Ya da tam tersini yapmakta. Annesiyle sohbet ederek kahvaltısını bitirdi ve öğleye doğru boş kalmak için ders çalışacağını söyledi. Annesi demeden kendisi yaparsa daha iyi olurdu. Bunu duyunca annesi gülümsedi ve ‘’Aferin benim kızıma.’’ gibi bir şeyler söyledi.
Meşe ağacından yapılma kırık beyaz ve zarif çalışma masasının başına geçtiğinde önce saate baktı. Sekiz. Saat onda ilk molayı verir, öğlen on iki de ise ders çalışmayı bitirirdi. Sonra üçe kadar ders çalışmazdı. Ve sonrada üçten beşe kadar çalışarak dersi tamamen bırakırdı. Bugün hafta sonu olduğundan hafifti ders programı ‘Aman ne hafif!’ diye düşündü. Tükenmez kalemi eline alarak gece yarım bıraktığı soruları çözmeye devam etti. Saat onda ne kadar ilerlediğini görünce çok şaşırdı. O kalın kitaptan geriye sadece yirmi sayfa kalmıştı. Artık yeni bir 'kalın' kitap alması gerekiyordu.
Günler günleri kovaladı ve bir yıl daha geride kaldı. Artık okulu bitirmesine sadece bir yılı kalmıştı. Her zaman olduğu gibi sınıfı yüksek puanla geçti. Defne’nin artık siyah çerçeveli miyop gözlükleri de vardı. Bunca yıldır çok fazla ders çalışmasına rağmen gözlüğü yeni takmasına şaşırmıştı, birinci yılında gözlük takmayı bekliyordu. Ailesi çok gururlanmıştı, hatta annesi biraz ağlamıştı. Onları böyle görünce içi bir garip olmuştu. Bunu istemese de ailesi için doktor olacaktı. Artık ailesinin sözlerine kendisi de kanıyordu: Hiç değilse para getiren bir mesleğim olur…
Üniversite hayatının son yılında yaşamında bazı değişiklikler oldu. İlk olarak, kuzeninin bir kızı doğdu. O artık bir teyzeydi! Sonra bir de İlker vardı, birbirlerini çok seviyorlardı. Bu oğlan kumral, uzun boylu ve akıllıydı. İlker’e fazla vakit ayıramadığını fark edince derslerinden biraz vakit ayırıp onunla moral depolamaya başlamıştı. Ailesi kızlarının ders zamanlarını azaltmasından dolayı endişeleniyordu. Hem de son yıl gibi önemli bir dönemde! Hatta kimseye belli etmesele de asıl endişeleri İlker’e kapılıp okulu bırakmasıydı. Tabii bu düşünce Defne’nin aklının ucundan bile geçmiyordu. Önce okulu bitirecekti, evlilik olacaksa okul bittikten sonra olacaktı. Sevgilisi de bunu biliyordu zaten. Anlayışla karşılıyordu. İkisi de okula önem veren kişilerdi. Fakat İlker’in farkı, isteyerek tıp okumasıydı. Defne ise doktor olmayı istediğini sanmaya başlamıştı. Hem daha sonra sevmezse başka bir iş yapardı, değil mi ya?
'’Hadi!’’ Kalbi gümbür gümbür atıyordu. Mezuniyet günü gelmişti. Trafikte okula yetişmeye çalışıyordu. Üstünde bronz tenine çok güzel uyan kahverengi tonlarında tek omuz bir elbise, arabanın ön koltuğunda heyecandan titriyordu. Yanında arabayı süren İlker, ona geçen ay evlenme teklif etmişti ve o da kabul etmişti! ‘’Nihayet açıldı!’’ diyen takım elbiseli adam ise sakindi, mutluydu. Sonunda mezun oluyordu! Üstelik sevdiği kadın ile evlenecekti. İkisi de düşüncelere dalarak kalan yolu hiç konuşmadan geçtiler. Danslar edildi, müzikler çalındı, bir daha görüşülemeyecek olan dostlarla son sohbetler edildi derken diplomaların dağıtılma vakti geldi çattı. Defne, kalbinin duracağını sanıyordu. Annesi ve babası güzel, akıllı kızları ile gurur duyuyordu. Diploması verildiğinde garip bir duygu hissetti. Sevinçti bu. ‘Hayır’ dedi içinden. Bu sevinç değildi. Üzüntüydü, kızgınlıktı. O anda farkına vardı aslında bu diplomayı istemediğini. Tüm o yılları… Gençliği ellerinden kayıp gitmişti resmen. Başı döndü, endişeli sesler duyuldu. ‘’Çok sevindi kız, yazık!’’ diyen birisini duydu. Keşke sevinçten olsaydı başının dönmesi. Keşke…
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyandı Defne. Yatağında yan döndü, açılan yorganı tekrar üstüne çekerek uyumaya devam etmek istedi. Gecenin bir vakti uyuduğu halde uykusunu aldığını fark ederek sevindi. Erken uyanmayı hep sevmişti. Kolunu komodine uzatarak el yordamıyla kol saatini buldu. Sabahın yedisiydi. Kışa girildiğinden hava geç aydınlanıyordu artık. Kalktı, pencerenin yanına giderek mavi renkte ki saten perdeleri araladı. Kar kaplamıştı her yeri. Alçak katlı beş binadan oluşan 'sitede' gün başlamıştı. İşe araba ile gidenler arabalarının üstünü örten kardan kurtulmaya çalışıyordu. Topuklu ayakkabı giymiş bir kadının düşmemek için verdiği mücadeleyi seyretti bir süre. 'Her taraf kaygan, neden topuklu giyersin ki?' diye düşünürek üstüne kalın bir yün hırka giydi ve yüzünü yıkamaya gitti. Farkında olmadan sınavları düşünmeye başlamıştı bile. Yüzünü havlu ile kurularken çoktan strese girmişti. ‘Ya kazanamazsam? Aileme ne derim?’ Evet, kendi geleceğini düşünmüyordu artık. Geleceğini düşünüyordu da, aile baskısı bunun önüne geçmişti. Mutlaka bir diploma istiyorlardı. Hatta '’Sen bize diploma getir de, sonra istediğin mesleği yaparsın.’’ bile demişlerdi. Saçmalık. Onlar memnun olacak diye doktorluk ya da diploma getiren herhangi bir okulu mu okuyacaktı? Maalesef ki okuyordu. Ne kadar istemese de tıp okuyordu. Ailesini sevmiyor değildi, ailesini çok sevdiği için tıp okuyordu zaten. Ailesi her yerde ‘’Benim kızım doktor çıkacak.’’ diye gururlanırken onun mutsuzluğunu fark etmiyorlardı sanırım. Hatta yaşlı teyzeler ‘’Doktor kızım şuram çok ağrıyor.’’ diyerek dert yanmaya başlamıştı bile. Bunu düşününce gülümseyerek mutfağa kahvaltısını etmeye gitti.
Tostunu ve çayını alıp manzarası mükemmel olan cam masaya geçti. Çaydan bir yudum alınca için ısındı. Evleri tam nehre bakıyordu ve nehir kışları buz tutardı. Üstünde kayan çocuklar olurdu. Anneleri çocuklarının düşmesinden korkarken çocuklar mutlu mesut buzda oynarlardı. Tahta bir köprü geçerdi bu nehrin üstünden. Buz tutunca düşmemek için çaba sarf etmek gerekirdi. ‘’Defne? Günaydın. Bugün erkencisin?’’ Annesinin tatlı sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Annesi gülümseyerek ona doğru geldi. Annesine sarılınca bütün üşümesi geçti sanki. Karamel rengi saçları papatya kokuyordu. Belli ki duştan çıkmıştı. ‘’Nasılsın?’’ dedi ve ardından sıcacık gülümsedi. ‘’İyiyim.’’ diye cevap verdi, sesi çok mutlu gibi çıkmıştı. Sesini üzgünken mutlu çıkarmakta ya da gülümsemekte ustalaşmıştı. Ya da tam tersini yapmakta. Annesiyle sohbet ederek kahvaltısını bitirdi ve öğleye doğru boş kalmak için ders çalışacağını söyledi. Annesi demeden kendisi yaparsa daha iyi olurdu. Bunu duyunca annesi gülümsedi ve ‘’Aferin benim kızıma.’’ gibi bir şeyler söyledi.
Meşe ağacından yapılma kırık beyaz ve zarif çalışma masasının başına geçtiğinde önce saate baktı. Sekiz. Saat onda ilk molayı verir, öğlen on iki de ise ders çalışmayı bitirirdi. Sonra üçe kadar ders çalışmazdı. Ve sonrada üçten beşe kadar çalışarak dersi tamamen bırakırdı. Bugün hafta sonu olduğundan hafifti ders programı ‘Aman ne hafif!’ diye düşündü. Tükenmez kalemi eline alarak gece yarım bıraktığı soruları çözmeye devam etti. Saat onda ne kadar ilerlediğini görünce çok şaşırdı. O kalın kitaptan geriye sadece yirmi sayfa kalmıştı. Artık yeni bir 'kalın' kitap alması gerekiyordu.
Günler günleri kovaladı ve bir yıl daha geride kaldı. Artık okulu bitirmesine sadece bir yılı kalmıştı. Her zaman olduğu gibi sınıfı yüksek puanla geçti. Defne’nin artık siyah çerçeveli miyop gözlükleri de vardı. Bunca yıldır çok fazla ders çalışmasına rağmen gözlüğü yeni takmasına şaşırmıştı, birinci yılında gözlük takmayı bekliyordu. Ailesi çok gururlanmıştı, hatta annesi biraz ağlamıştı. Onları böyle görünce içi bir garip olmuştu. Bunu istemese de ailesi için doktor olacaktı. Artık ailesinin sözlerine kendisi de kanıyordu: Hiç değilse para getiren bir mesleğim olur…
Üniversite hayatının son yılında yaşamında bazı değişiklikler oldu. İlk olarak, kuzeninin bir kızı doğdu. O artık bir teyzeydi! Sonra bir de İlker vardı, birbirlerini çok seviyorlardı. Bu oğlan kumral, uzun boylu ve akıllıydı. İlker’e fazla vakit ayıramadığını fark edince derslerinden biraz vakit ayırıp onunla moral depolamaya başlamıştı. Ailesi kızlarının ders zamanlarını azaltmasından dolayı endişeleniyordu. Hem de son yıl gibi önemli bir dönemde! Hatta kimseye belli etmesele de asıl endişeleri İlker’e kapılıp okulu bırakmasıydı. Tabii bu düşünce Defne’nin aklının ucundan bile geçmiyordu. Önce okulu bitirecekti, evlilik olacaksa okul bittikten sonra olacaktı. Sevgilisi de bunu biliyordu zaten. Anlayışla karşılıyordu. İkisi de okula önem veren kişilerdi. Fakat İlker’in farkı, isteyerek tıp okumasıydı. Defne ise doktor olmayı istediğini sanmaya başlamıştı. Hem daha sonra sevmezse başka bir iş yapardı, değil mi ya?
'’Hadi!’’ Kalbi gümbür gümbür atıyordu. Mezuniyet günü gelmişti. Trafikte okula yetişmeye çalışıyordu. Üstünde bronz tenine çok güzel uyan kahverengi tonlarında tek omuz bir elbise, arabanın ön koltuğunda heyecandan titriyordu. Yanında arabayı süren İlker, ona geçen ay evlenme teklif etmişti ve o da kabul etmişti! ‘’Nihayet açıldı!’’ diyen takım elbiseli adam ise sakindi, mutluydu. Sonunda mezun oluyordu! Üstelik sevdiği kadın ile evlenecekti. İkisi de düşüncelere dalarak kalan yolu hiç konuşmadan geçtiler. Danslar edildi, müzikler çalındı, bir daha görüşülemeyecek olan dostlarla son sohbetler edildi derken diplomaların dağıtılma vakti geldi çattı. Defne, kalbinin duracağını sanıyordu. Annesi ve babası güzel, akıllı kızları ile gurur duyuyordu. Diploması verildiğinde garip bir duygu hissetti. Sevinçti bu. ‘Hayır’ dedi içinden. Bu sevinç değildi. Üzüntüydü, kızgınlıktı. O anda farkına vardı aslında bu diplomayı istemediğini. Tüm o yılları… Gençliği ellerinden kayıp gitmişti resmen. Başı döndü, endişeli sesler duyuldu. ‘’Çok sevindi kız, yazık!’’ diyen birisini duydu. Keşke sevinçten olsaydı başının dönmesi. Keşke…
Adrianna Hudson- Zeus Kızı
- Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 03/09/12
Geri: Adrianna Hudson
Akıcılık|Anlatım:20/20
Betimleme:20/20
Özgün Kurgu:18/20
Renklendirme:10/10
Paragraf Düzeni:10/10
Yazım ve İmla Kuralları:10/10
Uzunluk:10/10
Toplam 98 puan.
Anlatımın çok güzeldi; ancak kurgun pek özgün değildi. Sonuçta herkes bir öğrenci, gece yarılarına kadar çalışan. Ancak gerçekten anlatımını çok beğendim ve daha fazla kırmak istemedim.
İyi rol oyunları dileriz!
Betimleme:20/20
Özgün Kurgu:18/20
Renklendirme:10/10
Paragraf Düzeni:10/10
Yazım ve İmla Kuralları:10/10
Uzunluk:10/10
Toplam 98 puan.
Anlatımın çok güzeldi; ancak kurgun pek özgün değildi. Sonuçta herkes bir öğrenci, gece yarılarına kadar çalışan. Ancak gerçekten anlatımını çok beğendim ve daha fazla kırmak istemedim.
İyi rol oyunları dileriz!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Aralık 28th 2012, 10:04 tarafından Svenja Leslie Air
» Bu mu Bu mu?
Ekim 24th 2012, 10:37 tarafından Adolpha Dietrich
» Geyik Kısmı
Ekim 24th 2012, 10:36 tarafından Adolpha Dietrich
» İsim | Ünlü Değişiklikleri
Ekim 19th 2012, 18:35 tarafından Elsja London
» Melez Alımları | +65 puan
Eylül 5th 2012, 12:55 tarafından Adolpha Dietrich
» ♆ ☆ Hell ☆ ♆
Eylül 5th 2012, 10:14 tarafından Elsja London
» Poseidon ~ Sohbet
Eylül 5th 2012, 09:11 tarafından Elsja London
» Temsilci Alımları
Eylül 4th 2012, 10:25 tarafından Adolpha Dietrich
» sjendorf, lidja.
Eylül 4th 2012, 09:21 tarafından Adolpha Dietrich